Duygular insan hayatında kuşkusuz vazgeçilemez bir öneme sahip. Çünkü insan olmak duygulara sahip olmayı yani hissetmeyi gerektirir. Bu hissetme durumundan doğan duyguların temeli sevgidir. Sevgi, bir insana, hayvana, bitkiye, kendine ve hepsinin toplamı olarak asıl olana Rabb’ine duyulan kutsal bir histir. İnsan bu durumu kendisi seçemez. Sevgi içimizde fıtraten vardır ve zamanla büyür. Bu durumda haklı olarak şöyle bir soru soruyoruz: Bir kişi başkasına karşı hissettiği bir sevgiyi dile getirmeli midir ve buna gerek var mıdır? Bu makalede bu sorunun cevabını birlikte arayacağız ve makalenin sonunda bu sorunun cevabını bulmaya çalışacağız.
Öncelikle, sevgi bir duygu biçimiyse ilk olarak duygunun ne anlama geldiğini netleştirmemiz gerekiyor.
DUYGU NEDİR?
Duygu, terim anlamı olarak duyumsama, iç hissediş gibi anlamlara gelir. Ama biz duyguyu, bir nesneye ya da bir olaya verilen soyut tepki olarak kabul edebiliriz. Yani bir olay yaşanır ve bu olayın sonucunda insanın ruhunda duyularıyla hissettiği duyumsama durumunu biz duygu hali ya da duygusal hal diye ifade edebiliriz. Bu durumda aklımıza şu soru geliyor: Peki duyumsama ruhta gerçekleşiyorsa ruh nedir?
Şimdi bu soruya cevap aramaya çalışalım.
RUH NEDİR?
Ruh terim anlamı olarak “İnsanın yaşamına yardımcı olan şey” şeklinde ifade edilse de aslında ruh bundan çok daha fazlasıdır. Ruh, hayattır. Psikolojide birçok şey ifade etse de biz ruhu genel olarak şu şekilde açıklayabiliriz: İnsanın soyut dünyasındaki bedeni. Yani duyguları, somut dünyayla açıklamak ne kadar zorsa ruha anlam vermek de o denli zordur. Peki o zaman şöyle bir sonuç çıkartabiliriz: İnsanın cismi bedeninden bağımsız olarak hislerinin ve duyumsamalarının meydana geldiği o soyut alan ruhtur. Öyleyse sevgi dediğimiz duygu da ruhta gerçekleşen bir histir. Ama bu his o kadar güçlüdür ki bedene ve somut hayata da sirayet eder. Bu nedenle bir sevgi ruhta doğduğunda bedene taşınır ve her iki alemde de büyümeye devam eder.
Peki, sevginin bizi ne denli etkilediğini anladık. Şimdi sormamız gereken soru şu: Sevgi nasıl oluşur yani biz bir sevgiye nasıl sahip oluruz?
SEVGİ NASIL OLUŞUR?
Sevgi dediğimiz şeyin ruhta gerçekleşip bedene sirayet ettiğini biliyoruz. Peki bu duygu nasıl oluşuyor?
Sevgi, karşı tarafın ruhundan alınan bir sinyalle oluşur. Yani bu durumun başta bedenle bir ilişkisi olduğunu söyleyemeyiz. İlk önce ruhlar soyut alemde tanışır ve bunun sonucunda somut aleme bu durum hisler ile bildirilir. Bu durum dışa yansırken ruh ile beden arasında bir köprü olarak ifade edebileceğimiz gözlerle kendini gösterir. Yani bir duyumsama ilk önce somut alemde gözlerde başlar. Daha sonra bu hal davranış biçimini almaya başlar. Ve böylece iki alemde de aynı anda büyüme devam eder. Eğer bu büyüme alemlerden birinde durursa bu diğer aleme de bildirilip orada da ilerleme durmaya başlar. Ama bazı sevgilerde -ki buna örnek olarak kendine duyulan sevgiyi verebiliriz- bu durum tek ruh ile olduğu için bu sevginin azalması söz konusu olamaz çünkü bir insanın kendinden vazgeçmesi, bütün sevgilerinden vazgeçmesi anlamına gelir ki bu da hayatının son bulması demektir bir bakıma.
SEVİLEN TARAF SEVGİYİ HİSSEDER Mİ?
Sevgide seven ve bir de sevilen taraf vardır.Seven taraf zaten duygunun oluştuğu taraf olduğu için istisnaları dışında bu sevgiden haberdardır. Ama sevilen taraf için bu durumu anlamak nispeten daha zordur. Bazı sevgilerde ruhların birbiriyle iletişiminden sevgi doğarken bazılarında ise sevgi, tek taraflı bir durum olur. Peki bu durumlarda sevgiyi karşı taraf hissedebilir mi?
Bu konuya psikoloji açışından baktığımızda evet, bunu karşı tarafın anlayabilmesi büyük ölçüde mümkün ama insan bu sevgiyi dile getirmeden karşı tarafın bundan emin olabilmesi durumu biraz daha zor bir durum olsa gerek.
SONUÇ OLARAK, SEVGİ DİLE GETİRİLMELİ MİDİR?
Evet, bir insan sevebilir hatta bazen bunu hissettirebilir ama sevgi, bedenler dünyasına çıktığında soyut alemdeki gibi sessizlikle işler yürümeyebilir. Yani seven taraf bunu ne kadar hissettirdiğini düşünse de karşı taraf mutlaka bir çift söz bekler. Ve şunu söylemeliyim ki sevgiyi dile getirmek asla bir zayıflık göstergesi değildir. Aksine bir cesarettir. Bir diğer açıdan baktığımızda dünya sevgiyle yeşerir. Seversek büyür bitkiler, seversek yeşerir çimenler ve seversek mutlu olur dünya. Sevgi mukaddes doğru. Zaten Yaradan sevgiyi yaratmışsa var bir hikmet, bu da doğru. Ama insan bunu kelimelere dökmeli. Çünkü bu alemde bazen mutluluk kelimelerle mümkün oluyor. TabiZatenki öte yandan sevgiyi bazı durumlarda toprağa gömersek yeşerir ama bizim bahsettiğimiz konu bundan çok farklı. Eğer annemizi, babamızı, kardeşimizi, dostumuzu ya da kıvrılan bir kediyi, yeşeren bir fidanı seviyorsak bunu söylemeliyiz. “Emin ol ki ben seni seviyorum. Yaradan adına, Yaradan için ben seni gerçekten gönülden seviyorum.” diyebilmeliyiz. Tabiki şunu da bir dipnot olarak paylaşmak isterim ki eğer bir sevgiyi ifade etmek haram ise yani haram yoldan bu sevgi ifade edilecekse bu durumda Mevlana’nın da dediği gibi bu sevgiyi toprağa gömmeliyiz ki fidan olsun. Zaten kaderinde ağaç olmak yazmışsa hiçbir fırtına bunu durdurmaya yetmez.Bu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir. Yaradan’dan gelen sevgiyi yine O’nun koyduğu sınırlar dahilinde insanlarla paylaşmalıyız. Ve bu, yukarıda da belirttiğimiz gibi asla bir zayıflık göstergesi değildir. Bu sadece duygunun “bencillikten” çıkıp “biz” olmuş halidir. Son olarak bu makaleyi Üstad Cahit Zarifoğlu’nun her şeyi özetleyen şu dizesiyle bitirmek istiyorum:
“İnsan sevmeli;
Bazen bir insanı,
Yahut da bir ağacı,
Ya da kanadı kırık bir kuşu…
Zaten sevmezse insan, insan mı olur?”
Yani sevin dostlar sevin, ve bunu da helal dairede kelimelere dökmekten çekinmeyelim. Belki sizin sayenizde birileri de sevecek birilerini ve yeşerecek dünya…