2. Dünya Savaşı Öncesi Devletlerin Durumu

2. Dünya Savaşı, 20. yüzyılın en yıkıcı çatışmalarından biri olarak tarihe geçmiştir. Ancak bu savaşın patlak vermesinden önceki dönem, siyasi ve askeri açıdan birçok önemli gelişmeyi barındırıyor. Bu yazıda, 2. Dünya Savaşı öncesinde dünya genelindeki devletlerin durumunu, yaşanan önemli olayları ve bu dönemin dünya tarihi üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.

Avrupa’da Artan Tansiyon: Faşizmin Yükselişi

20. yüzyılın başlarında Avrupa, siyasi olarak oldukça karışık bir dönemden geçiyordu. Faşizm, İtalya başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde yükselişe geçti. Bu ideoloji, ulusal birlik ve otoriter yönetim vurgusuyla hızla popülerlik kazandı.

Faşizmin Doğuşu ve İtalya

Faşizmin doğuşu genellikle İtalya ile özdeşleştirilir. Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Parti, 1922’de İtalya’da iktidara geldi ve hızla bir diktatörlük kurdu. Faşizm, milliyetçilik, otoriterizm ve tek parti yönetimi gibi unsurları birleştiren bir ideoloji olarak ortaya çıktı. Mussolini’nin hükümeti, güçlü bir lider kültü oluşturdu ve muhaliflere karşı şiddet kullanarak ülke içinde kontrolü sağlamlaştırdı.

Faşizmin Yükselişi ve Etkileri

Mussolini’nin iktidara gelmesi, diğer Avrupa ülkelerindeki benzer hareketlere ilham kaynağı oldu. Faşizm, özellikle ekonomik kriz ve politik istikrarsızlık yaşayan ülkelerde cazip bir alternatif olarak görüldü. Faşist hareketler, geleneksel değerlere vurgu yaparak ve karşıt görüşleri bastırarak toplumda etkili oldular. Bu süreç, Avrupa’nın siyasi haritasını derinden etkiledi ve demokratik kurumların zayıflamasına yol açtı.

Almanya: Weimar Cumhuriyeti’nden Nazi Rejimine

Almanya’da Weimar Cumhuriyeti’nin zayıflığı ve ekonomik sıkıntılar, Nazi Partisi’nin ve Adolf Hitler’in yükselişine zemin hazırladı. 1933’te Hitler’in iktidara gelmesiyle, Almanya hızla totaliter bir rejime dönüştü.

Weimar Cumhuriyeti ve İstikrarsızlık

I. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Weimar Cumhuriyeti, sürekli politik istikrarsızlık ve ekonomik sıkıntılarla boğuştu. Hiperenflasyon, işsizlik ve sosyal huzursuzluk, toplumda geniş çaplı bir hoşnutsuzluğa yol açtı.

Versay Antlaşması’nın Etkileri

Versay Antlaşması, Almanya’ya ağır savaş tazminatları yükledi ve ülkenin topraklarının önemli bir kısmının kaybedilmesine neden oldu. Bu durum, milliyetçi duyguların ve Almanya’nın “ihanete uğradığı” inancının güçlenmesine sebep oldu.

Ekonomik Zorluklar ve Toplumsal Çatışma

1920’lerin sonlarına doğru dünya ekonomik krizi, Alman ekonomisini daha da zor bir duruma soktu. Büyük işsizlik ve yoksulluk oranları, halk arasında sosyalist ve komünist hareketlere karşı bir reaksiyon olarak aşırı sağcı ve milliyetçi hareketlerin güç kazanmasına neden oldu.

Nazi Partisi’nin Yükselişi

Bu kaotik ortam, Adolf Hitler ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (Nazi Partisi) yükselişine zemin hazırladı. Nazi Partisi, Almanya’nın ekonomik ve toplumsal problemlerine çözüm olarak milliyetçilik, ırkçılık ve otoriter yönetim vaat ediyordu. Parti, özellikle 1930’ların başında hızla popülerlik kazandı ve 1933’te Hitler’in başbakan olarak atandığı bir hükümeti kurdu.

İtalya: Mussolini’nin Faşist İktidarı

Benito Mussolini’nin liderliğindeki Faşist Parti, 1922’de İtalya’da iktidara geldi. Mussolini’nin agresif dış politikaları ve totaliter yönetimi, Avrupa’da gerginliği artıran faktörler arasındaydı.

Faşizmin Yükselişi

1920’lerin başında, Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Parti, İtalya’da hızla yükselmeye başladı. Faşizm, milliyetçilik, otoriter yönetim ve toplumsal düzeni sağlama vaatleriyle, özellikle orta sınıf ve iş dünyası tarafından desteklendi.

Ekonomik ve Sosyal Sorunlar

İtalya, savaş sonrası dönemde ağır ekonomik sıkıntılar yaşadı. İşsizlik oranları yüksekti, savaştan dönen askerler iş bulmakta zorlanıyordu ve ülke genelinde sosyal huzursuzluk artıyordu.

Mussolini’nin İktidarı

1922’de, Mussolini ve Faşist Parti, “Roma’ya Yürüyüş” adı verilen bir hareketle iktidarı ele geçirdi. Kral Vittorio Emanuele III, Mussolini’yi başbakan olarak atadı ve bu, faşist rejimin başlangıcı oldu.

Totaliter Rejimin Kurulması

Mussolini’nin yönetimi altında İtalya, hızla totaliter bir devlete dönüştü. Siyasi muhalifler bastırıldı, basın üzerinde sıkı kontrol kuruldu ve tüm siyasi partiler yasaklandı. Bu süreç, Mussolini’nin ülkenin tek lideri olarak ortaya çıkmasına ve İtalya’nın diktatörlük rejimi altına girmesine yol açtı.

Dış Politika ve İmparatorluk Hedefleri

Mussolini’nin dış politikası, İtalya’nın ulusal prestijini ve gücünü artırmaya yönelikti. Afrika ve Balkanlar’da genişleme politikaları izleyerek İtalya’nın bir imparatorluk olarak konumunu güçlendirmeye çalıştı. Bu politikalar, 2. Dünya Savaşı’na doğru İtalya’nın Nazi Almanyası ile yakınlaşmasına ve Mihver Devletleri’nin bir parçası haline gelmesine yol açtı.

Sovyetler Birliği: Stalin’in Güçlenmesi

Joseph Stalin, 1920’lerin sonunda Sovyetler Birliği’nde mutlak güce ulaştı. Stalin dönemindeki katı komünist politikalar ve sanayileşme çabaları, ülkenin dış politikasını da etkiledi.

Stalin’in İktidara Yükselişi

Stalin, Sovyetler Birliği’nde mutlak gücü ele geçirmek için siyasi rakiplerini bertaraf etti. 1920’lerin sonuna doğru, Stalin, Lenin’in daha ılımlı politikalarından uzaklaşarak, Sovyet toplumunu ve ekonomisini tamamen yeniden şekillendirmeye başladı.

Sanayileşme ve Kolektivizasyon

Stalin’in yönetimi altında, Sovyetler Birliği hızlı bir sanayileşme sürecine girdi. Beş Yıllık Planlar aracılığıyla, ağır sanayiye öncelik verildi ve kırsal alanlarda kolektivizasyon politikaları uygulandı. Bu süreçler, özellikle tarım kesiminde büyük toplumsal ve ekonomik değişikliklere neden oldu.

Büyük Temizlik

1930’ların ortalarında Stalin, “Büyük Temizlik” adı verilen bir dizi siyasi baskı ve tasfiye hareketine başladı. Bu dönemde binlerce siyasi rakip, askeri lider ve entelektüel, çeşitli suçlamalarla hapsedildi veya idam edildi.

Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler

Sovyetler Birliği, 1930’ların sonuna doğru uluslararası arenada dikkatli bir dış politika izledi. Stalin, Batı dünyası ile ilişkileri geliştirme çabalarına rağmen, Nazi Almanyası ile de ilişkilerini sürdürdü. Bu, 1939’da Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın imzalanmasıyla sonuçlandı.

İngiltere ve Fransa: Savaşın Gölgeleri

İngiltere ve Fransa, 2. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar genellikle barışçıl bir dış politika izledi. Ancak bu ülkeler, Almanya’nın agresif hareketleri karşısında yetersiz kaldı.

İngiltere’nin Durumu

Ekonomik ve Siyasi Durum

  1. İngiltere, 1. Dünya Savaşı’nın ardından ekonomik ve siyasi olarak zorlu bir dönemden geçiyordu. Savaşın maliyeti ve etkileri, ülkenin ekonomisini zayıflattı ve büyük bir borç yükü getirdi.
  2. Savaştan sonra İngiltere’nin sömürge imparatorluğu hala geniş olmakla birlikte, uluslararası alandaki nüfuzu azalmaya başlamıştı. Bu dönemde, bağımsızlık talepleriyle karşılaşan İngiltere, sömürge yönetimindeki zorluklarla mücadele ediyordu.

Askeri ve Dış Politika

  1. Askeri açıdan, İngiltere, donanmasını modernize etmeye ve hava kuvvetlerini güçlendirmeye çalışıyordu. Ancak, ekonomik zorluklar nedeniyle bu alanda yeterli kaynak ayrılamamıştı.
  2. Dış politika alanında, Almanya’nın yeniden silahlanmasına ve Avrupa’daki artan tansiyona kaygıyla yaklaşmaktaydı. İngiltere, barışı korumak ve savaşı önlemek için diplomatik çabalarını artırdı.

Fransa’nın Durumu

İç Durum ve Güvenlik Endişeleri

  1. Fransa, 1. Dünya Savaşı’ndan büyük zarar görmüş bir ülke olarak, savaşın yarattığı yıkımı onarmak ve ekonomisini yeniden inşa etmek için mücadele ediyordu.
  2. Fransa’da, Almanya’dan kaynaklanan güvenlik endişeleri ve Maginot Hattı gibi savunma tedbirleri, ülkenin dış politikasında belirleyici oldu.

Ekonomik ve Siyasi Değişimler

  1. Ekonomik zorluklar, Fransa’da politik istikrarsızlığa yol açtı ve birçok hükümet değişikliğine neden oldu. Bu durum, ülkenin dış politikasını etkileyen belirsizlikleri artırdı.
  2. Fransa, Almanya’nın tekrar silahlanmasına ve bölgesel yayılmacılığına karşı ciddi endişeler taşıyordu ve bu durum, Versay Antlaşması’nın korunması yönünde bir politika izlemesine neden oldu.

Sonuç

İngiltere ve Fransa, 2. Dünya Savaşı öncesinde hem iç hem de dış politikada önemli zorluklarla karşı karşıya kaldı. İki ülke de, savaşın yıkıcı etkilerinden toparlanmaya çalışırken, aynı zamanda Avrupa’da artan tansiyon ve tehditlerle başa çıkmak zorundaydı. Bu durum, savaşın başlamasıyla birlikte her iki ülkenin de önemli roller üstlenmesine yol açacaktı.

Uzak Doğu: Japonya’nın Genişleme Politikaları

Japonya, 1930’ların başından itibaren agresif genişleme politikaları izledi. Çin’e yönelik saldırgan politikalar ve Batılı güçlerle yaşanan gerginlikler, Pasifik Cephesi’nin temellerini attı.

Japonya’nın Siyasi ve Ekonomik Durumu

Siyasi Yapı ve Askeri Güç

  1. 1930’lara gelindiğinde, Japonya askeri bir hükümet tarafından yönetiliyordu. Bu dönemde, ülke agresif bir militarizm ve milliyetçilik politikası izliyordu.
  2. İmparator Hirohito’nun yönetimi altında Japonya, Asya’da etki alanını genişletme hedefine odaklanmıştı. Bu politika, özellikle Çin ve Kore üzerindeki nüfuzunu artırmayı amaçlıyordu.

Ekonomik Büyüme ve Hedefler

  1. Japonya, 1930’larda hızlı bir sanayileşme ve modernleşme süreci yaşadı. Bu süreç, özellikle ağır sanayi ve askeri altyapının geliştirilmesine odaklandı.
  2. Doğal kaynaklar açısından yoksul olan Japonya, enerji ve hammadde ihtiyaçlarını karşılamak için dış kaynaklara bağımlıydı. Bu durum, dış politikasında genişleme eğilimlerini güçlendirdi.

Dış Politika ve Genişleme

Asya’da Yayılmacı Politikalar

  1. Japonya’nın dış politikası, Mançurya ve Çin’in bazı bölgelerini işgal etmeye yönelikti. Bu hamleler, uluslararası toplumda endişe ve tepkilere yol açtı.
  2. Japonya’nın bu agresif politikası, özellikle Batılı güçlerle olan ilişkilerini gerdi ve bölgesel çatışmaları tetikledi.

Uluslararası Tepkiler ve İttifaklar

  1. Japonya’nın genişleme politikaları, özellikle ABD ve Avrupa devletleri tarafından eleştirildi. Bu durum, Japonya’nın dış politikasını daha da izole bir hale getirdi.
  2. Japonya, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Almanya ve İtalya ile Mihver Devletleri oluşturarak ittifak kurdu. Bu ittifak, Asya-Pasifik bölgesindeki savaşın seyrini belirleyici oldu.

Amerika Birleşik Devletleri: İzolasyondan Savaşa

ABD, 1930’larda izolasyonist bir dış politika izledi. Ancak Japonya’nın Pearl Harbor’a saldırısı ve Avrupa’daki gelişmeler, ABD’yi savaşa dahil etti.

Ekonomik ve Sosyal Durum

  1. Büyük Buhran’ın Etkileri: 1930’ların başında, ABD Büyük Buhran’ın etkileriyle mücadele ediyordu. Bu dönem, ekonomik çöküş, işsizlik ve yaygın yoksulluk ile karakterize edilir.
  2. New Deal Politikaları: Başkan Franklin D. Roosevelt, ekonomiyi canlandırmak ve işsizliği azaltmak için New Deal adı verilen bir dizi program ve reform başlattı. Bu reformlar, sosyal güvenlik ağını güçlendirdi ve federal hükümetin ekonomideki rolünü büyüttü.

Dış Politika ve İzolasyonizm

  1. İzolasyonist Tutum: 1930’larda ABD, dış müdahalelerden kaçınan izolasyonist bir politika izliyordu. Avrupa’daki siyasi gelişmelerden uzak durma eğilimindeydi.
  2. Savaşa Karşı Tutum: Amerikan halkı genellikle Avrupa’daki savaşlara karışmaktan kaçınma taraftarıydı. Bu, kongre tarafından çıkarılan tarafsızlık yasalarıyla desteklendi.

Askeri ve Teknolojik Gelişmeler

  1. Askeri Hazırlıklar: 1930’ların sonlarına doğru, ABD yavaş yavaş askeri hazırlıklarına başladı. Ancak bu süreç, Pearl Harbor Saldırısı’na kadar tam anlamıyla hız kazanmadı.
  2. Teknolojik İnovasyon: ABD, bu dönemde teknolojik ve endüstriyel yenilikler konusunda önemli ilerlemeler kaydetti. Bu gelişmeler, daha sonraki yıllarda savaş sırasında önemli bir avantaj sağlayacaktı.

Kültürel ve Toplumsal Dinamikler

  1. Toplumsal Değişimler: New Deal, ABD’de sosyal ve kültürel yapıda değişimlere neden oldu. Federal hükümetin rolünün artması ve sosyal refah programlarının genişlemesi, toplumsal normlarda ve beklentilerde değişikliklere yol açtı.
  2. Kültürel Çeşitlilik ve Sanat: 1930’lar, Amerikan kültüründe çeşitliliğin ve sanatsal ifadenin ön plana çıktığı bir dönemdi. Bu dönem, aynı zamanda büyük Amerikan romanlarının ve Hollywood filmlerinin altın çağı olarak da bilinir.

Sonuç

ABD, II. Dünya Savaşı öncesinde ekonomik sıkıntılar ve içe dönük politikalarla dolu bir dönemden geçiyordu. Büyük Buhran ve New Deal politikaları, ülkenin sosyal ve ekonomik yapısında önemli değişikliklere yol açtı. Bu dönem, aynı zamanda, daha sonraki yıllarda savaşın gidişatını etkileyecek askeri ve teknolojik gelişmelerin temellerinin atıldığı bir süreçti. ABD’nin izolasyonist politikası, Pearl Harbor Saldırısı’na kadar sürdü ve bu olay, ülkenin savaşa doğrudan dahil olmasının başlangıcı oldu.

2. Dünya Savaşı Öncesi Devletlerin Durumu: Türkiye

I. Dünya Savaşı öncesi Türkiye, modernleşme, ekonomik kalkınma ve ulusal bağımsızlık odaklı politikalarla ön plana çıktı. Atatürk dönemi reformları, Türkiye’nin hem iç yapılanmasını hem de uluslararası alandaki konumunu etkiledi. Türkiye, bu dönemde dış çatışmalardan uzak durma ve tarafsızlık politikası izleme yolunu tercih etti. Bu strateji, II. Dünya Savaşı sırasında da sürdürüldü.

İç Politika ve Atatürk Dönemi Reformları

  1. Cumhuriyet’in İlanı ve Modernleşme Çabaları: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1923’te cumhuriyeti ilan etti. Bu dönemde yapılan devrimlerle Türkiye, batılı anlamda modern bir devlet yapısına kavuştu.
  2. Kültürel ve Eğitim Alanında Yenilikler: Harf devrimi, eğitim alanında yapılan reformlar ve laiklik ilkesinin benimsenmesi gibi adımlar, Türkiye’nin sosyal ve kültürel yapısını derinden etkiledi.

Ekonomik Politikalar ve Kalkınma

  1. Devletçi Ekonomi Politikaları: 1930’larda Türkiye, devletçi ekonomi politikalarını benimsedi. Bu dönemde, sanayileşme için devlet liderliğinde önemli adımlar atıldı.
  2. Yerli Üretimin Teşviki: Türkiye, yerli üretimi destekleyerek ekonomik bağımsızlığını güçlendirmeye çalıştı.

Dış Politika ve Tarafsızlık

  1. Batı ile İlişkiler ve Diplomasi: Atatürk döneminde Türkiye, Batı dünyasıyla ilişkilerini geliştirdi. Aynı zamanda, bağımsız bir dış politika izleyerek uluslararası alanda etkin bir rol oynamaya çalıştı.
  2. Tarafsızlık Politikası: 2. Dünya Savaşı öncesi dönemde Türkiye, dış çatışmalardan uzak durmaya çalıştı. Bu politika, II. Dünya Savaşı sırasında da devam etti.

Askeri ve Savunma Stratejileri

  1. Ordu Reformları ve Modernizasyon: Türkiye, ordusunu modernize etmeye ve güçlendirmeye yönelik adımlar attı. Bu çabalar, savunma kapasitesini artırarak ulusal güvenliğini sağlamlaştırmayı amaçlıyordu.
  2. Savunma Odaklı Askeri Politika: Türkiye, dönemin belirsiz siyasi ortamında savunma odaklı bir askeri politika benimsedi.

Ekonomik Krizler ve Silahlanma Yarışı

Büyük Buhran, dünya genelinde ekonomik sıkıntılara yol açtı. Bu dönemde birçok ülke, askeri kapasitelerini artırmaya başladı.

Uluslararası Diplomasi: Barış Çabaları ve Başarısızlık

1930’ların sonlarına doğru yapılan uluslararası barış çabaları, genellikle başarısızlıkla sonuçlandı. Bu durum, dünyayı 2. Dünya Savaşı’na sürükleyen faktörlerden biri oldu.

Sonuç

2. Dünya Savaşı öncesi dönem, dünya tarihinde dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu dönemde yaşanan politik ve askeri gelişmeler, savaşın patlak vermesinde önemli rol oynadı. Her ülkenin kendine özgü iç ve dış politikaları, bu karmaşık dönemin ana hatlarını oluşturur.

Yorum yapın