Yılmaz Odabaşı, zamanımızın en önemli yazarları ve şairleri arasında yer alıyor. Odabaşı’nın hayatın her alanında, sevgiden nefrete, umuttan hüznüne kadar birçok duyguyu kapsayan güçlü ve anlamlı sözleri, okuyucularına ilham vermektedir. Bu yazıda, onun en güzel ve etkileyici sözlerini sizlerle paylaşıyoruz. Bu özdeyişleri Facebook veya Twitter hesaplarınızda paylaşabilir, dostlarınıza ve sevdiklerinize gönderebilirsiniz.
Yılmaz Odabaşı, insan ruhunun derinliklerine nüfuz eden sözleriyle bilinir. Kendine has şiirsel dili, okuyucularını sorgulamaya ve düşünmeye teşvik eder. Onun sözleri, hayatın karmaşıklığına ve insanın varoluşsal mücadelesine ışık tutar. Sözlerini paylaşarak, başkalarının da bu derin düşüncelerden ve görüşlerden faydalanmasını sağlayabilirsiniz.
Son olarak, Yılmaz Odabaşı sözlerinin yayılması, onun bilgeliğinin ve yaşam hakkındaki anlayışının daha geniş kitlelere ulaşmasına yardımcı olacaktır. Arkadaşlarınıza ve ailenize bu düşünceleri göndererek, onlarla daha derin ve anlamlı bir bağlantı kurabilirsiniz. Odabaşı’nın kelimeleriyle düşündürebilir, ilham verebilir ve belki de hayatlarına yeni bir perspektif katabilirsiniz.
Anlamlı Yılmaz Odabaşı Sözleri
Her ömür kendi gençliğinden vurulur.
Dost hem iyi görünen hem de iyi olan insandır.
Boşuna çırpınma gökyüzü: Yurdum kadar ağlayamazsın.
Kimse bilmez be canım, “bir yara bir ömrü nasıl kanatır.”
Herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim bir de kimsesizliği…
Usul adımlar kullandım güneşe çıkmak için. Yağmalandı ömrümün sığınakları. Uzaklara da gittim kendimi bulmak için.
Deli sormuş deliye, Aşk nedir diye? Deli gülmüş deliye, Ben niye delirdim diye …
Hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım; sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın.
Böyle geçip giderken uzun zamanlar, Kimileri unuttuk kimiler kalanlar?
Gitti… kanatları yüreğimdeydi kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi / yitirdim o aşkın kimliğini hükümsüzdür.
Ve ben gittim yüreğimde kan gülleri, Siz de o aşkın teninde dinamit sayın beni!
Hayat hattında acemi tayfalarıdık. Ne avunduk sevinç müsveddeleriyle; aşktan ikmale kaldık…
Siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağ olun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi.
Artık kim, sana nasıl ulaşır? Öyle bir serüven ki hayat Karanlıkta Polyannalar, ışıklarda palyaçolar dolaşır.
Yaslı bir kışa rehin düşse de günler, kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt; o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.
İstediğin kadar uzağa git! Hep aynı gökyüzünü paylaşacağız.
Herkes arar pembesini. Oysa kendinden ötesi yoktur; kimse sevmez yalnızlıkta gölgesini.
Yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım; Sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın.
Kısa bir öyküdür hayat, uğruna upuzun acılar çektiğimiz. Kısa bir türküdür, bir kez daha söylemek için delirdiğimiz…
Ve andolsun ki hiçbir kurşun, hiçbir çelik, hiçbir toprak ve hiçbir vatan daha kutsal değildir insandan!
Sokakların gün batınca neden boşaldığını ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum. Konuşsam sessizlik gitsem ayrılık…
Öyle bir serüven ki hayat; Karanlıkta Polyannalar, ışıklarda palyaçolar dolaşır…
Gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın, gittiğin yer bir uçurum kadar uzak.
Kanmadım aynalara sana kandığım kadar, içimde bir boşluk sana yandığım kadar…
Biz şimdi ölsek; en fazla kahvede çaylar soğur.
Bazen anılara en çok yakışan elbise, birkaç damla gözyaşıdır, unutma.
Seni bana uzak kılan bu ıssız ve derin uçurumlar. Uçurumlar utansın!
Herkes bilir gitmesini. Bir zaman öğrenirsin gideni sırtından öpmesini…
Herkes kırılamaz, ipince bir dal olmak gerekir kırılmak için, ama dünya kütüklerin.
Bir insana; “ya benimle olur musun?” denir, “ya da benimle ölür müsün?” İşte iki noktacık değiştirir anlamı.
Yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar.
Ben seni hep ayrılıkla anmışım titreyen ellerimle günlerin buğusuna adını. Hep adını yazmışım.
Ya kederiydik kendimizin, ya bir halkın kaderi; ya şakağı ya şafağı bir halkın namuslu çarmıhında!
Bu yüzden uğruna çok öldüğüm sabahlar, yaralıdır. Gençliğim darmadağın bir ilkyaz tufanıdır. Bu sevdayı kurda kuşa yedirtmem!
Böyle geçip giderken uzun zamanlar, kimileri unuttuk kimiler kalanlar?
İyi ki bu düştesin, her sabah ışıyan güneştesin, iyi ki yoksuluz bulutlar gibi, soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi…
Yıllar geçer, İdrislerin kalplerindeki çocuklar daha ölüdür; düşleri hâlâ terasta, İdrisler ise zemin katta kiracı oturur.
Ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni simsiyah gecelerde budanırken ah ömrüm dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?
Artık bu ayrılıklardan kalbim usandı bir gökyüzü, bir duvar, bir resmin guzele.com kaldı oysa dünya ne geniş, koğuşum dardı bıraksalar martılarla randevum vardı.
Önce sesini, sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanda. Kal orda! Artık hiçbir şeyden kurtulamazsın. Islanmışsın bir kere oğlum, yaş gününde kuruyamazsın.
Eski bir aşk, yeni bir ayrılıktır her zaman. Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır; kimse bilmez be canım bir yara bir ömrü nasıl kanatır…
Gözlerini sil ve bu sevda kadar koyu bir çay tutuştur ellerime yok, gitme! Gitme, sen gidince sevmek yüreğimde düğümleniyor. Özlemeyi yutkunuyorum…
Keşke yalnızlığım kadar yanımda olsaydın keşke yalnızlığımla paylaştığımı seninle paylaşsaydım keşke senin adın yalnızlık olsaydı ve ben hep yalnız kalsaydım…