Uzun bir süre sonra yeniden sizlere duygulu sözlerle seslenmek istiyorum. Günler, haftalar hatta aylar geçiyor ve çoğumuzun kalbi, yaşadığı hayatın sert koşullarında, hayal kırıklıklarında ya da yaşadığı zorluklarda yavaş yavaş katılaşıyor. Bu kalpleri yumuşatmak, içimizde birikenleri dışarı vurmak için belki de yeniden duygulu bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor.
Hayatta, duygularını kaybettiğini düşünen, kalbinin taşlaştığını hisseden insanlar var. Belki bu sözlerle, onların kalbindeki buzları biraz olsun eritebilir, bir nebze olsun onları eski sıcak ve duygusal günlerine geri döndürebiliriz. Duygusal anların gücü, kalbimizi saran bu soğuk duvarları yıkabilecek kadar büyüktür.
Duygularımız, bizi insan yapan en değerli varlıklarımızdır. Onları bastırmak, yok saymak ya da unutmak yerine, onlara sarılarak, onları yaşayarak hayatımıza anlam katmalıyız. Bir an durup, sevdiklerimizi düşünerek, gözlerimizi kapatıp geçmişteki güzel anılara dalarak ruhumuzu besleyelim. Hayatın stresinden, kafa karışıklığından uzaklaşıp, duygusal bir detoks yaparak ruhumuzu ve kalbimizi yeniden canlandıralım.
Duygulu Sözler, Mesajlar
Neyim olursan ol da hayal kırıklığım olma. Orası çok kalabalık… Tanıyamam seni.
Seni sevdiğimi ihbar etmişler ayrılığa. Geçen gün yokluğun gelip teslim aldı beni.
Profesörler bırakın uzun yaşamanın sırlarını. O’nsuz yaşamanın sırlarını bulun.
Bugün günlerden ne? Yoksa sensizlik ertesi mi?
Ben sensizdim! Akşamın yaklaştığı saatlerde… Kahrolursun görme ağladığımı. Başlayan düşü şafakla birlikte dağıtır ansızın her gün batımı.
Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, 40 yılın hatırına sen kalayım.
İşte böyle canım benim galiba kayıp, cennet için cehennemde şafak sayıp, geçiyor günlerim ertesine ertelenik, ruhumdan yüzüme donuk bir mimik.
Bir hoşçakala sığdırdı bizi! Yere göğe sığdıramadıklarımız.
Kimse anlamadı. Bu aşkta yüzde elliye varan indirimli acılar vardı. Peşin gözyaşı ödediğinde, yalnızlığı on iki aya bile bölüyorlardı.
Susarım ben! Kelimelerim, sevdiklerimin yüreğinde cümle olmuyorsa eğer.
Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir. Ben ayrılıkların. Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını. Ben hasretlerin.
Boş adamın tekisin dedi. İçimde sen yoksun ya ondandır dedim.
Kalbime saray inşa etmeye çalışman çok güzel bir davranış. Ama keşke temeli atıp, derince kazdıktan sonra bırakıp gitmeseydin.
Hani bir damla gözyaşıma kıyamazdın ya, bu şehir sular altında, sen neredesin.
Bir ömür boyu seninleyim desende istemem artık, çünkü sen rüzgarın coşturduğu bir toz bulutusun. Bugün bana esersin yarın eller.
Bir gece yarısı uyanıp “oh be rüyaymış” diyebilseydim keşke gidişine.
Al sana gökkuşağı, saçına takarsın. Al sana bulut, gözyaşını atarsın. Al sana kalbim, sorun değil sıkılırsan kurşun sıkarsın.
Benim sana sadece kanım kaynıyor. Yüreğim mi? O seni sevdi seveli anası ağlıyor.
Ne kadar zordur aslında sevip de seviyorum diyememek. Görüp, görmemezlikten gelmek, yaşadığını bilip de benim için öldü demek.
Sadakatmıydı zamana yenilen. Yoksa zaman mıydı ihanete buyur gel diyen.
Bugün kalpler parçalı umutlu, yer yer görülen ihanet bulutları, göz yağışları şeklinde sel olup akacak. Sıkı sevin üşütmeyin.
Öyle bir gittin ki, bakakalmak kaldı bana arkandan. Ne gözümü alabildim, ne göze alabildim.
Ben kalem ucunda o kadar insan öldürdüm ki; hepsinin cesedi mısralarımda ölümsüzleşti.
Ben kimsenin kollarında ölmek istemiyorum, annemin ayaklarının altına gömün beni, o yeter.
Ölmek dert değil de, cenazeme gelmişsin kalkıp da alnından öpemiyorum ya işte o koyuyor adama.
Ne ölmek nefessiz kalmaktır ne de yaşamak nefes almaktır. Yaşamak; sevilmeyi hak eden birine yaşamını harcamaktır. Oğuz Atay
Hata bende sevgili aşk diye kapısını çaldığım kalbinin, genel ev çıkacağını nerden bilebilirdim.
Ne halim varsa görmek istiyorum. Çünkü her halim de, sen varsın! Bu nasıl ceza, silmeye çalıştıkça kazınıyorsun aklıma!
Mademki yokluğumla daha mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun.
Bilirsin günahları yazan melek soldadır. Hatta bundandır kalbin solda olması. Çünkü belkide aşk, yaşanılan en büyük günahtır.
Hasretini söküp atmaya kalksam kendimden; yorgun ellerimle ne kadar uzağa fırlatabilirim ki?
Fark yok ikimizde beyazları giyindik. Sen dünya evine, onun altına. Ben ahiret alemine iki karış toprak altına girdim.
Dilini kalbine yanaştır; dilinle söylediğini kalbinle de söyle. Dikiş tutmuyorsa şayet, söylenmeyi bırak sus.
Sen beni sevmedin ya, ben de gidip herkesi sevdim ve herkese böldüm kendimi. Herkese az az düştüm ve kimseye yetmedim.
Ben senin gibi “treni kaçıran yolcu” edasında değil, “ölen yakınımı uğurlar” gibi yaşarım ayrılıkları.
Yağmur olsan binlerce damla arasında bulur tutardım seni, çünkü korkarım, toprak aldığını vermiyor geri. Cemal Süreya
Kapıya gelen çocuklara şeker verir gibi kalbimi vermiştim sana; bu bayram da gelmedin adres çoktu galiba?
Bazen ne onunla yapabilirsiniz, ne de onsuz. Ne “terk edebilirsiniz”, ne de yeniden sevebilirsiniz. Sürünüp gidersiniz.
Ben ne kadar zilzurna sarhoş olsam da yaşadıklarımdan çıkarken hesabı ödeyecek kadar ayığım.
Ey Özlenen! Zamanlı zamansız akşamlarda, yitik coğrafyalardan sürgünlerini göçe vurmuş yolcular çalıyorlar www.guzele.com kapımı.
En soğuk mevsim kış’mış. En soğuk mevsim kış’sa, ‘o’ giderken ben niye donarak ölüyordum, yaz’ın ortasında.
Korkma bana aşık olmaktan ya da bir gün çekip gitmekten. Çünkü kalbimdeki hiç bir cesedi sahipsiz bırakmadım ben!
Dört yanı hüzünle çevri yara parçasına ‘aşk’ denilirmiş. Yüreğimin coğrafyasına düşünce anladım.
Duvardaki yangın düğmesini örten cam parçasıyım. Kurtuluşun olacaksa hiç düşünme, ayakkabının topuğuyla kır beni.
Benim bir şeye ihtiyacım yoktu. Her şeyim sendin. Oysaki ben sana yüzümü çevirdiğimde herkese sırtımı dönmüştüm.
Sevdiğini mertçe seven kişi, pervane gibi közler ateşi. Sevip de yanmaktan korkanın, masal anlatmaktır bütün işi.
Sizin bu ayrılık dediğiniz şeyin Türkçe meali neydi? Hayır, siz ağlıyorsunuz da, ben neden ölüyorum!