Hoş geldiniz! Bu sayfada Caner Yaman, Zonguldak doğumlu yetenekli bir yazarın en etkileyici ve derin düşündüren sözlerini sizlerle paylaşıyoruz. Caner Yaman, 1980 yılında doğmuş ve kısa sürede edebiyat dünyasının öne çıkan isimlerinden biri olmayı başarmıştır.
Onun kalemi, duygusal ve entelektüel zenginliği bir araya getirir, okuyucuları hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa çıkarır. Yaman’ın sözleri, içerisinde bulunduğumuz çağın sorunlarını ele alırken, aynı zamanda geleceğe dair umut ve beklentileri de irdeler. Sözleri, hayatın karmaşıklığını ve güzelliklerini bir arada sunar.
İşte sizler için seçtiğimiz Caner Yaman’ın en güzel sözleri. Bu sözler sayesinde, Yaman’ın fikirlerine, duygularına ve edebi yeteneğine daha derin bir bakış atabilirsiniz. Edebiyatın zenginliğini ve gücünü hissetmenizi dileriz.
Anlamlı Caner Yaman Sözleri
Yine de ben, denizden hiç şiir esirgemedim…
Neresinden tutsam içimde kalıyor bu aşk…
Şiir yazmak kesmiyor, küfür lazım yokluğuna…
Yüreğinden geceye kaç damla kan aktı?
Özünden düşmüşsün sen, gözümden düşmüşsün çok mu?
Azsın… Ve sen artık ne yaparsan yap, acıtamayansın…
Uzaklaşınca değil, yakınlaşınca özlersin bazılarını…
Gidişin eksiltmez gülüşlerimi…
Unutulur unutulmasına da, sesi gitmez kulaklarından…
Herkes doğru diye yanlış bu dünya. Sen yalan ol, yalan söyle bana…
Gidenlere harcadık kalanları.
Kaç ayrılık biriktirdi gözlerin?
Bencildir insan, kendi gider ama gidilsin istemez kendinden…
Biz insanlar ne kadar benziyoruz birbirimize, herkes uzakları besliyor içinde…
Konuşsak yıldırım düşer, sussak fırtınadır…
Başka bir şehirde başka duyulur mu yağmur?
Sonra dedim ki kendime onsuz vardım onsuz olacağım. Sonra gittim, seslendi. Hayret dönmedim…
Bıçağı en sevdiklerin vurabilir en derine, gerisi sıyırabilir ancak…
Şiir yazasım geliyor, gülüyorsun, geçiyor…
Ve ben, tanıdıkça saklanıyorum kendimden…
Sen şimdi hecele dur ismimi, ben çoktan geceye gömdüm seni…
İntihar süsü verip yokluğuna, bir sabah vakti yenileceğim sana…
Sadece gitmekle kalsaydın keşke… Yani bir şekilde, kalsaydın işte…
Çok yalnızdı şehir, gidenlere ağladık…
Bir paragraftan sızan özleme kibrit çaksan, kaç şehir alev alır, kaç taht devrilir? Buna kafa yormadım hiç…
İnsanlar acımasızdır, sen yine de sev yoksa halleri acınasıdır.
Olmayacak duaya da amin dedik, duaydı çünkü, öyle öğrendik…
Kaldıysa biraz masumiyetinden getir bana, yatak odamın duvarlarına yetmiyor boya…
Bir zamanlar anlamı vardı sorular sormanın, artık soramaz oldum, sormaktan yoruldum…
Rüzgârgülünce mi dönüyor acaba rüzgârgülü?
Yaptığım onca yanlışın götüremediği tek doğrusun sen…
Başka gülüşler değmiş senin yüzüne, sen bence git artık…
“İçinde güzel müzik çalan bir evim olsun istedim sadece,” dedi bir oyun kahramanı, “hepsi bu, başka bir şey istemedim…”
Kolay iyileşmez iyi niyetinden vurulanlar…
Sözünden az insanlar gördüm…
Yağmurda ıslananlardan değil, yağmuru hissedenlerden olsaydın keşke…
İki düşman bir dostu öldürse, oradan bir dostluk da doğabilir. Matematik pek güvenilir değildir.
Ben şair değilim, sen de şiir olamazsın. Dağılalım…
Onları, içimizdeki karanlık denize uğurladık…
Hükmünü yitirdi sesin, sen artık kupkuru bir gürültüden ibaretsin…
Camın ardında banliyö treni, buz gibi raylar, yırtık bim poşeti… Ve sabaha karşı yastığımda bir tel saçı onun…
Biz serçeleri doldurup bir sandala, yaktık, içli içli ağladık.
Ruhum üşür, ter atar gözlerim…
Üzerine milyarlarca cümle kurulan siyaset için, bir harf bile değilsin…
Biz de gördük gözümüzün önüne donmuş serçeler gibi düşen gerçekleri. Canımız yandı, içerledik.
Soytarıların ağzında yazık olan delikanlı bir cümlesin şimdi…
Senden değil, kaybettiklerimden çıkar beni…
Sen susarsın, onlar söyleyemedikleriyle kalır. Susmak büyük bir cezadır.
Gece gece yazdırma seni, bir paragraftan sızan özleme kibrit çaksan kaç şehir alev alır kaç taht devrilir. Buna kafa yormadım hiç…
Başka bir şehirde başka sen bulunur mu?
Bırak! Biz bende, izi sende kalsın…
Ve artık, ne yazık, teveccühüne yer kalmadı içimizde, cümlemizde nesne olanın.
Uğruna savaşacağın birileri kalmadığında yarım kalırsın. Kalan yarın giden yarını özler, bir şey yapamazsın…
Bırak soğusun çayın, özlemlerin sıcak nasılsa…
Benim olmayanın ederi vardır, benim olanınsa değeri…
Gidenlerle kalamadık belki, lakin gidenlerde kaldığımız her hallerinden belliydi…
Hangi ayaz titretebilir şimdi beni? Üşür müyüm sol yanıma mum basıp gitmişken gidenlerim?
Kolay kanma herkese… Kansızın gerçek yüzü ansızın çarpar yüzüne…
Herkes kendi acısının varisidir…
Nazım gibi olmak lazım, yeri geldi mi en sevileni bile yerden yere vurmalı ki ayağa kalksın…
Ayakkabı bağcıkları yüzünden diz çöktürdük annelerimize, hayat bazen sırf bunun diyetini ödetiyor bence…
Birinden gidiyorsun bana gelirken, gelme, gidersin yine…
Gecenin en köründe gel, ayak sesinle dağılsın kalbim…
Hiç sırtımdan vuruldum diyemedim, ben kimseye sırtımı dönmedim…
Gelmediler işte, ne yaptıysak getiremedik, gelmeyesiye gitmişler, bilemedik…
Öyle sıradandın ki utandırmaya kıyamadım…
Söndür ışıklarını ey şehir, aydınlanmıyor gecemiz…
Yersiz laflar ediyorum bu gece kendime, bir aklıma düşsen barut kokacak içim…
Sen yine de giderken ceketimi al bence, yokluğum bardaktan boşanırcasına yağacak üzerine…
Ben gel dedim o git anladı… Şimdi kime git desem yalnızlığımı çoğaltıyor kelimeler…
Gideni geride bırak, ileride karşına çıkacak…
İçten hiçe bir yol oldun şimdi…
Kaç kulaç götürür beni sana? Yüreğimin karşı yakasına kaçta kalkar vapurlar?
Derme çatma bir aşka verilmiş yıkım emrinin tek direnişçisiydim, kaçınılmazdı, kaybettim…
Bu kadar yalnızlık umuda zarar…